Sorunuz var mı❔ Cevaplarımız hazır

Doğal sürme zamanları geldiği halde; çene kemiği içinde kalıp normal konumunu alamayan dişlere, gömülü dişler adı verilir. En sık olarak 20 yaş dişleri, bunları takiben de kanin (köpek) dişleri, sıklıkla çene kemiği içerisinde gömülü kalabilmektedir. Bazı durumlarda, gömülü kanin dişleri ortodontik tedavi ile olması gereken konumlarına sürdürülmektedir. Fakat bunun mümkün olmadığı ve/veya gömülü dişlerin diğer dişlere zarar verdiği ya da enfeksiyon ve patoloji kaynağı oluşturduğu durumlarda; çekilmeleri gerekmektedir.

Her 20 yaş dişinin ameliyat ile alınması gibi bir kural yoktur. Klinik ve radyolojik muayeneler sonucunda, diş çekiminin hangi yöntemlerle yapılacağına diş hekimi karar vermektedir. Her 20 yaş dişinin çekiminin zor olacağını düşünmek yanlıştır. Çekilmesi düşünülen 20 yaş dişinin konumu, boyutları ve şekli; normal bir diş çekimi ya da ameliyatla dişin alınmasına karar vermemizi sağlar.

İmplant; eksik dişlerin yerine konması amacıyla, çene içerisine yerleştirilen çoğunlukla vida şeklindeki yapay bir diş köküdür. Çene kemiği titanyumu vücudun bir parçası olarak algıladığından, implantlar çoğunlukla titanyumdan yapılmaktadır ve implantların yüksek doku uyumu nedeniyle başarı oranı oldukça yüksektir. Diş hekimliğinde çok yaygın kullanım alanı bulma nedeni; tek diş eksikliklerinden, hiç dişi olmayan hastalara kadar, çok geniş bir yelpazede uygulanabilir olmasıdır. Bu uygulama, komşu dişlere hiç müdahale edilmeden gerçekleştirilir. Gerek çiğneme hissinin normale en yakın olması, gerekse diğer dişlere müdahale etmeden tedavi imkanı yaratması; yaşadığımız yüzyılda implant içeren yöntemleri, en çok uygulanan tedavi yöntemlerinden biri haline getirmiştir.

Diş eksikliği olan kişiler fonksiyonel ve estetik birçok sorun yaşamaktadırlar. Diş eksikliğinde etkin bir çiğneme yapılamamaktadır. Diş kaybı, kapanışın da değişmesine neden olduğundan; çene ekleminde sorunlara neden olabilir. Ayrıca oluşabilen estetik problemler ve konuşma bozuklukları nedeniyle, kişilerin kendilerine güvenleri de etkilenebilmektedir. İmplantlar; dişlerini periodontal hastalık, çürük, travma ya da başka bir nedenle kaybetmiş kişilerde iyi bir ağız sağlığı için ideal bir seçenektir.

Dişlerin eksik olduğu bölgelerde zamanla çene kemiğinde erime meydana gelir. Diş çekimini takiben implantın uygulanması bu erime miktarını önemli ölçüde azaltmaktadır. Komşu dişlerden destek almadığından geleneksel köprülere göre daha koruyucu bir uygulamadır. Çenelerde en sondaki dişlerin eksik olduğu durumlarda sabit bir protez (kuron veya köprü gibi) yapılamadığında, hareketli (kişi tarafından takıp çıkartılan) bir protez tercih edilmediğinde ya da tamamen dişsiz ağızlarda çene kemiği silikleştiğinden total protez kullanımı zorlaştığında ve protezin ağız içerisinde oynamasını engellemek amacıyla da implantlar uygulanmaktadır.

Genel sağlık durumu iyi olan, sağlıklı dişetleri ve çene kemiğinde implantları destekleyebilecek oranda kemik bulunan, iyi ağız bakımı yapan bireyler implant tedavisinde yüksek başarı oranına sahiptir. Bazı durumlarda kemiğin miktarı implant yerleşimi için yeterli olmaz. Eğer kemik kaybı fazla ise, ileri teknikler uygulanarak implant yerleştirilmesi için uygun alt yapı sağlanarak implantlar yerleştirilebilir.

Baş ve boyun bölgesine radyoterapi uygulanmış bireyler Kemik büyüme ve gelişimini tamamlamamış genç bireyler, Sigara kullanımı ağız içindeki yara iyileşmesini baskıladığından ve implant başarısını düşürdüğünden; sigara kullanımı çok fazla olan bireyler implant için uygun aday değillerdir. Diyabet, yüksek tansiyon, hemofili ve otoimmun hastalık gibi sistemik hastalıkları bulunan, bifosfonat, kortikosteroid veya immun sistemi baskılayıcı ilaç kullanan bireylerin sağlık durumları doktorlarıyla konsültasyon yapılarak uygun şartlar oluşturulabilirse; implant uygulanabilmektedir.

İmplant uygulaması genellikle iki aşamada gerçekleştirilir. Daha ileri cerrahi uygulama gerektirmeyen, standart bir implant uygulaması için ilk aşamada implant yerleştirilecek bölgeye lokal anestezi yapılarak bölgenin anestezisi sağlandıktan sonra dişeti dikkatlice kaldırılır. Daha önceden belirlenmiş olan kemik kalınlığı ve yüksekliğine uygun olarak implant için kemikte yer hazırlanarak yerleştirilir. İmplant uygulamasının ikinci aşamasında, implantın kemik ile bütünleşmesi için kemiğin durumuna ve uygulanan çeneye göre belli bir süre beklendikten sonra üzeri kapalı olan implantın üzeri açılarak dişi taklit eden kısım yerleştirilir ve protez işlemlerine başlanır.

İmplantların yerleştirildikten sonra kemik ile kaynaşması (osteointegrasyon) için, eğer ileri uygulamalar yapılmamış ise; hastanın yaşı, kemik kalitesi ve sistemik durumuna bağlı olarak 1 ile 6 ay arasında değişen kemik iyileşme süresi gerekmektedir. Günümüzde kullanılan implantların yüzey özelliklerinin gelişmesiyle, eğer implant kemiğe bağlı olarak yeterli kuvvet ile yerleştirilebilmiş ise fonksiyona geçmeyen veya bazı durumlarda fonksiyonda olan geçici implant üstü protezler yapılabilmektedir. İmplant üstüne yapılacak protezin zamanını belirleyen birçok faktör vardır. Diş hekiminiz ayrıntılı değerlendirme sonrası doğru zamanlamayı, sizin beklentilerinizi de dikkate alarak belirleyecektir.

Ağrısız bir müdahale için, diş çekimi esnasında kullandığımız lokal anestezi yeterlidir. Bazı tıbbi gereklilikler ve bazen de hastanın isteği doğrultusunda, bilinçli sedasyon ya da genel anestezi gerekebilir. Operasyon sonrasını rahat geçirmeniz için vereceğimiz ağrı kesici yeterli olmaktadır. Hastalarımızın çoğu diş çekiminde duyulandan daha az bir rahatsızlıktan bahsetmektedir. Tedavileriniz bittikten sonra ağzınızdaki implantların varlığını bile hissetmeyeceksiniz.

Her girişim ve her cerrahi işlemde olduğu kadar implant cerrahisinin de ufak tefek riskleri olabilir. Diş hekiminiz size ayrıntılı bilgi verecektir. Herşey doğru yapıldığında oldukça güvenli bir tedavidir.

İmplant titanyum veya alaşımlarından üretilir. Ağız sıvılarından etkilenmez ve ağız içerisinde oluşacak kuvvetlere dayanacak şekilde planlanmıştır. Bazı özel maddelerle kaplanan titanyumun doku dostu özelliği arttırılmış ve iyileşme süresi kısaltılmıştır.

Yüzey özellikleri konusunda yapılan araştırmalar, titanyumun doku dostu olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, implant üretiminde uzun süredir titanyum kullanılmaktadır. İmplantın vücut tarafından reddedilmesi, yani doku reddi oluşması söz konusu değildir. Fakat, iyileşme döneminde gelişen enfeksiyonlar ve hastalar tarafindan ağız hijyenine dikkat edilmemesi, fazla alkol ve sigara tüketimi gibi etkenler; implantın kemik ile birleşmesini engelleyebilir. Buna bağlı olarak implant kaybedilebilir. Düzenli diş hekimi kontrolleri ve iyi bir ağız hijyeni sayesinde implantlarınızın ömrünü uzatabilirsiniz.

İmplantlar da, dişler gibi dişeti ve kemik ile ilişkidedir ve bu yapılarda oluşabilecek rahatsızlıklar implantları etkileyebilmektedir. İyi bir ağız bakımı yapılamadığında, implantların çevresindeki dişeti iltihaplanarak doğal dişe benzer şekilde dişeti hastalıklarının oluşmasına ve implantların kaybedilmesine varan sorunlara neden olabilir. Doğal dişlere olduğu gibi, implantların çevresine de doğru bir ağız bakımı uygulayıp, rutin kontrollere gittiğinizde; implantlarınızı uzun bir süre sağlıklı bir şekilde kullanabilirsiniz.

Dental volumetrik tomografiler; sadece çene, yüz ve boyun bölgesini görüntülemek için üretilen bilgisayarlı tomografilerdir. Bu nedenle, bütün ışınlama ayarları ve destek programları diş hekimliği uygulamalarına yönelik olarak tasarlanmıştır. Tıbbi bilgisayarlı tomografilerde ise, insan vücudunun çeşitli bölümleri görüntülenmekle birlikte; çene ve yüz bölgesinde diş hekimliği için gerekli programlar seçenek olarak sunulmakta ve çoğu tıbbi görüntüleme merkezinde bu programlar bulunmamaktadır. ,

Ayrıca, diş hekimleri mesleklerine yönelik tedaviler konusunda eğitimli olduklarından, kendi alanlarına giren bölgenin tomografik görüntülerini yorumlamakta daha başarılıdır. Bunun yanısıra, dental volumetrik tomografiler daha az iyonlaştırıcı radyasyon üretmektedir. Bu nedenle, radyasyondan korunma ilkelerine daha uygundurlar.

Diş tedavileri çok büyük bir çeşitlilik arz etmekte ve pek çok hastada birden fazla tedavi gereksinimi olabilmektedir. Bu tedavilerin doğru olarak planlanması, daha konforlu ve daha kısa süreli tedavi süreçleri sağlamaktadır. Ayrıca her zaman tam bir tedavi planlaması olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle, hangi tedavilerin öncelikli olarak yapılması gerektiğine bu muayene sırasında karar verilir.

Tedavi planlamasının temeli tanıdır. Doğru bir tanıya ulaşabilmek ve özellikle benzer belirtiler gösteren hastalıkları birbirinden ayırt edebilmek için değişik laboratuar tetkiklerinden faydalanılabilir. Tedavi planı öncesi, bu tetkiklerin planlanması da ilk muayene sırasında olur.

Ağız, çene ve yüz bölgesinin insan vücudundan bağımsız bir bölge olmadığı açıktır. Çeşitli sistemik hastalıklar ağız ve çevresinde belirti vermekle birlikte, bazen tedavileri ilgili tıp uzmanlık alanlarınca yapılabilmektedir. Yine planlanan diş tedavilerini olumsuz etkileyen veya diş tedavilerinin olumsuz etki oluşturduğu şeker hastalığı, kalp hastalığı, yüksek tansiyon gibi sistemik hastalıkların varlığı bilindiğinde, hatta şüphelenildiğinde hastayı ilgili uzmana yönlendirmek de ilk muayene sırasında yapılan bir uygulamadır.

Endodonti terimi; Yunanca “Endo” (içinde) ve “odont” (diş) kelimelerinden türemiştir. Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere, endodonti dişlerin iç kısımlarıyla ilgili problemlere müdahele eden ve çözümleyen bilim dalıdır. Daha kesin bir deyişle, endodonti diş pulpası (damar-sinir paketini barındıran canlı doku) ve dişi çevreleyen dokularla ilgili hastalıkların teşhisi ve tedavisi ile ilgilenen diş hekimliği branşıdır.

Diş hekimliği fakültesinden mezun olduktan sonra, endodonti üzerine 3 veya 5 yıl süreli uzmanlık veya doktora eğitimini tamamlayarak; diş ağrısı ile buna ilişkin pulpa ve periapikal doku hastalıklarının tanısı ve tedavisi ile diğer endodontik tedavi uygulamaları konusunda uzmanlaşmış olan diş hekimlerine endodontist denir.

Diş hekimliği fakültesinden mezun olan genel diş hekimleri de, kök kanalı tedavisi konusunda teorik ve pratik eğitim aldıklarından, endodontik hastaları tedavi etmekle birlikte; daha komplike veya daha zor olan vakaları endodontiste yönlendirmektedirler.

Diş hekimliğinin temel amacı dişlerin ağızda tutularak hastanın çiğneme fonksiyonunun devamlılığını sürdürmektir. Dişlerin ağız içinde görülen kısımları kuron, çene kemiği içinde kalan kısımları ise kök olarak adlandırılır. Dişlerin kuron kısımları dişeti ile çevrelenmiştir. Dişler sert ve yumuşak dokulardan oluşurlar. Dişin kuron kısmındaki sert dokular, dış yüzeydeki mine ve onun altında yer alan dentin dokusudur. Kök kısmı ise, dışta sement ve altında yine dentin dokusu ile örtülüdür. Mine, sement ve dentinden oluşan bu sert doku kompleksi; içinde damar ve sinirleri bulunduran bağ dokusundan oluşan bir boşluğu çevreler. Bu boşluğa pulpa boşluğu, içinde yer alan bağ dokusuna pulpa adı verilir. Pulpa, dişin gelişiminden, beslenmesinden ve savunmasından sorumlu, dişe canlılık veren dokudur.

Pulpa, çeşitli nedenlerle iltihaplanabilir veya mikroorganizmaların yerleşmesiyle enfekte olabilir. Bu durumda, pulpa dokusunun çıkartılarak kanal boşluğunun temizlenmesi, şekillendirilmesi ve doku dostu kanal dolgu maddeleri ile doldurulması gerekir. Bu işlemler bütünü, kanal tedavisi olarak tanımlanır.

  • Pulpa ve periapikal doku kaynaklı oro-fasiyal ağrının (ağız-yüz ağrısı) ayırıcı tanısı ve tedavisi
  • Pulpa hastalıklarının önlenmesi ve canlı pulpa tedavileri
  • Kök kanalı tedavisi
  • Endodontik başarısızlıkta kök kanalı tedavisi tekrarı (Retreatment)
  • Dental travmaya uğramış dişlerin tedavisi
  • Endodontik cerrahi uygulamaları
  • Endodontik tedavi görmüş dişlerin beyazlatılması
  • Kuronal restorasyonların yapılabilmesi için kök kanalı boşluğuna post yerleştirilmesi
  • Protetik, periodontal ve ortodontik tedavilere destek endodontik tedaviler

“Bakteriler pulpa hastalıklarında temel etkendir”. Her insanın ağzının içerisinde bakteri mevcuttur ve bunlar normal şartlarda herhangi bir zarar vermezler. Fakat bazıları şeker içeren yiyecek ya da içecekleri metabolize ederek asit çıkarırlar. Bu asitler de, mine ve dentine zarar verir. Bu şekilde oluşan çürükler tedavi edilmeden bırakıldığında, bakteriler dentinin altındaki pulpa dokusuna kadar ilerleyerek, iltihaplanmasına neden olurlar.

Pulpaya zarar veren diğer bir etken, dişin travmaya maruz kalmasıdır. Dişe gelen şiddetli bir darbe sonucu kan dolaşımı kesilebilir ve böylece pulpa dokusu zamanla canlılığını kaybeder. Yine dişe gelen kronik travmalar da (yüksek yapılmış restorasyonlar, diş sıkmaya/gıcırdatmaya bağlı travmalar) pulpanın iltihaplanmasına veya canlılığını kaybetmesine neden olabilir.

Pulpayı tehdit eden bir diğer faktör de, dişin çevresinde uzun süredir tedavi edilmemiş periodontal (dişeti ve çevresi) hastalığın bulunmasıdır. Bakteriler dişeti cebi yoluyla kök yüzeyine açılan minik yan kanallardan dişin pulpasına zarar verebilir.

Derin çürükler, daha önceden yapılmış olan dolgular veya kuron protezleri (kaplamalar) altında tekrar eden çürükler, Dişlere dolgu veya kuron yapılması sonrasında hastanın şikayetlerinin  geçmemesi, Darbe sonucunda dişlerde oluşan kuron/kök kırıkları, Hastanın çiğneme alışkanlıkları veya diş gıcırdatma gibi fonksiyon dışı hareketler sonucunda diş pulpalarının hasar görmesi, İlerlemiş dişeti hastalıkları veya dişeti operasyonları sonrasında pulpa hasarı, Pulpanın canlılığını kaybettiğinin belirlenmesi. Çapraşık dişlerin protetik restorasyonunda, kanal tedavisi yapılması gerekebilir. 20 yaş dişi çekimi veya çene kemiği içindeki büyük kistlerin çıkartılması sırasında da, komşu dişlere kanal tedavisi yapılması gerekebilir.

Dişte kendiliğinden görülen ağrı, Geceleri artan ve ağrı kesicilerle bile geçmeyen ağrı, Soğuk, sıcak veya dişe temas gibi bir dış etkenle tetiklenen ağrının uzun süre devam etmesi, Dişin etrafında, dişetinde ve/veya ilgili lenf bezlerinde görülen şişlik, Dişin enfekte olması sonucu oluşan fistül veya dişte renkleşme.

Bununla birlikte, canlılığını kaybeden dişler herhangi bir şikayete neden olmayabilir. Bu durum, kanal tedavisi ihtiyacının olmaması olarak algılanmamalıdır.

  • Kanal tedavisi ortalama 1 saat süren bir işlemdir. Bu süreçteki aşamalar sırasıyla;
  • Dişin ve çevre dokuların bölgesel anestezi ile uyuşturulması,
  • Dişin çevre dokulardan izole edilmesi,
  • Kök kanallarına giriş için endodontik kavitenin hazırlanması,
  • Kök kanalında çalışma uzunluğunun saptanması,
  • Kök kanalı boşluğunun yeniden şekillendirilmesi,
  • Kök kanalı boşluğunun temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi,
  • Kök kanallarının sızdırmaz bir şekilde doldurulması.
  • Bu işlemde dişten en az 2 adet radyografi alınır. Bazı vakalarda bu sayı artabilir. Dişin canlılığını yitirdiği durumlarda, kanal tedavisi yapılırken dişin şekillendirilip temizlenmesini takiben kök kanallarına antiseptik bir madde uygulanması gerekir.

Kanal tedavisi ağrıya neden olmaz; aksine ağrının giderilmesi için uygulanır. Kanal tedavisi yapılacak diş ve çevre dokular lokal anestezi ile uyuşturulur. Tedavi sırasında hasta ağrı hissetmez. Bununla birlikte bazı vakalarda hasta az da olsa rahatsızlık  duyabilir. Bu problem yardımcı anesteziler yapılarak kolaylıkla aşılır.

Hastanın genel bir sağlık probleminin olmadığı durumlarda, kanal tedavisi yapılmadan önce hastanın antibiyotik kullanmasına gerek yoktur. Ancak hastanın bilinen bir kalp rahatsızlığı, şeker hastalığı veya immunosüpresif ilaç kullanımının olduğu durumlarda, tedavi öncesinde antibiyotik kullanılması gerekebilir.

Pulpası canlı bir dişte yapılan kanal tedavisinin tek seansta bitirilmesi esastır. Ancak dişin canlılığını yitirdiği, kök ucunda enfeksiyonun olduğu ve kanal tedavisinin tekrar edildiği durumlarda; seans sayısı iki veya daha fazla olabilmektedir.

Kanal tedavisi yapılan bir dişin pulpası çıkartılmış olduğundan; soğuk-sıcak gibi dış uyaranlara karşı dişte ağrı oluşması söz konusu değildir. Eğer tedavi öncesinde ilgili dişte ağrı veya iltihap varsa tedaviyi takip eden ilk birkaç günde özellikle çiğneme gibi dişin üzerine baskı gelen durumlarda hafif ağrı hissedilmesi normaldir.

Kanal tedavisi dişte görülen probleme göre, sıklıkla 1-2 seansta tamamlanır. Tedavi sonrası hastanın ilk 2-3 gün dişinde rahatsızlık hissetmesi olağandır. Hasta diş hekimin tavsiyeleri ışığında ağrı kesici kullanabilir. Bazı vakalarda tedaviye destek olarak hastanın antibiyotik kullanması gerekebilir. Hasta tedavi sonrası normal hayatına dönebilir, bununla birlikte dişteki ve bölgedeki uyuşukluk geçmeden herhangi bir yiyecek yememelidir. Buna ek olarak, dişin üst restorasyonu tamamlanmadan sert besinleri çiğnemekten kaçınmalıdır. Hasta, herhangi bir sıkıntı olduğunda verilen telefon numaralarından diş hekimine 7/24 ulaşabilir.

Kanal tedavisi sonrasında, dişin kuron kısmının kalıcı olarak restore edilmesi gerekir. Dişteki sert doku kaybının tamiri ve dişin tekrar restore edilmesi kanal tedavisinin başarısında anahtar rol oynar. Başarılı bir kanal tedavisi sonrasında, uygun tekniklerle restore edilmiş bir diş hastaya uzun yıllar hatta ömür boyu hizmet edebilir. Bununla birlikte hastanın ağız bakımının yeterli olması gerekliliği unutulmamalıdır.

Hiçbir protez doğal dişin yerini tam olarak tutmaz. İltihaplı bir dişin çekilip yerine implant veya köprü protezi yapılması yerine o dişin kanal tedavisi yapılarak uygun şekilde restore edilmesi çok daha az maliyetlidir.

Dişin canlılığını sağlayan pulpa dokusunun çıkartılmasına ve madde kaybının fazla olmasına bağlı olarak; tedavi edilen diş kırılmaya karşı daha hassas hale gelir. Üst restorasyon için dişe dolgu veya kuron yapılması kararı verilirken; bu duruma dikkat edilmelidir.

Kanal tedavisi uygulanmış dişler; uzun yıllar ağızda kalarak, çiğneme fonksiyonunun devamlılığına ve estetiksel anlamda güzel bir görünümün elde edilmesine olanak sağlamaktadır. İyi bir kanal tedavisi yapılan diş, doğru ağız-diş bakımı ile bir ömür boyu kullanılabilir. Tedavi edilen dişte tekrar çürük oluşması riskine karşı düzenli olarak ağız-diş bakımı yapılarak, hekim muayenesi ihmal edilmemelidir.

İyi yapılmış kanal tedavilerinde başarı oranı %90-95 civarındadır. Ancak hastanın ağız hijyenine bağlı olarak dişte yeni bir çürüğün oluşması veya dişin dolgusunda kırığın oluşması gibi nedenlerle, kök kanallarının içerisine yeniden bakteri sızıntısının olduğu durumlarda; kök kanallarının tekrar enfekte olması söz konusu olabilir.

Kanal tedavisi sırasında, çok ender olmakla birlikte; Kök kanallarında alet kırılması Kanal dolgusunun kök dışına taşması Kanal yıkama solüsyonlarının kök dışına taşması Dişin kırılması Kök kanalında perforasyon oluşması (dişin delinmesi) gibi komplikasyonlarla karşılaşılabilmektedir.

Ortodontik tedavi her yaşta yapılır, ama her yaşın özelliklerine göre farklı tipte tedaviler uygulanır. Yenidoğan damak yarığı olan bir bebekte de, ortodontik tedavi gerekebilir; 60 yaşında dişeti çekilmesi nedeniyle dişlerinde düzensizlik oluşan bir bireye de, ortodontik tedavi yapılabilir. Ağızda hala süt dişlerinin olduğu dönemde, genellikle takılıp çıkartılabilen plaklar ile tedavi yapılırken; sürekli dişlerin ağızda olduğu bütün yaşlarda, dişlere yapışan sabit teller ile tedaviler yapılır.

Ortodontik teller ağızdayken dişlerin temizliğine her zamankinden daha büyük özen gösterilmelidir. Düz bir diş yüzeyini fırçayla temizlemek kolaydır. Ancak üzerine braket yapıştırılmış olan bir diş yüzeyi bakterilerin tutunacağı girintiler oluşturur. Buralara normal bir fırçanın girmesi çok daha zordur. Bu nedenle ortodontik fırça, arayüz fıçası, tek demetli dişeti fırçası gibi özel fırçalar ve bunlara ek olarak telin altından geçirilebilen ucu sert diş ipi, ağız duşu, florid oranı yüksek macun ve ağız bakım suları kullanılır.

Ortodontik teller ağızdayken dişlerin temizliğine her zamankinden daha büyük özen gösterilmelidir. Düz bir diş yüzeyini fırçayla temizlemek kolaydır. Ancak üzerine braket yapıştırılmış olan bir diş yüzeyi bakterilerin tutunacağı girintiler oluşturur. Buralara normal bir fırçanın girmesi çok daha zordur. Bu nedenle ortodontik fırça, arayüz fıçası, tek demetli dişeti fırçası gibi özel fırçalar ve bunlara ek olarak telin altından geçirilebilen ucu sert diş ipi, ağız duşu, florid oranı yüksek macun ve ağız bakım suları kullanılır.

Sadece dişlerin düzeltilmesi yeterli olacaksa, “headgear” takılmadan da, gerekirse minividalar yardımıyla her türlü tedavi yapılabilir. Ancak, özellikle büyüme ve gelişimin devam ettiği yaşlarda, çene kemiklerinin konumlarını da düzeltmeye çalıştığımız durumlarda; kafalık, enselik ve yüz maskesinin yerini tutacak başka tedavi araçları yok gibidir. Bunlar kullanılmazsa, hatta bazen kullanılmasına rağmen başarılı olmazsa, büyümenin bittiği yaşlarda çene ameliyatlarına (ortognatik cerrahi) ihtiyaç duyulabilir.

Dişlerimiz ömür boyu hareket halindedir. Bu yüzden ortodontik tedavi çok güzel sonuçlansa bile, dişler zamanla tekrar bozulabilir. Tedaviden sonraki ilk yıllar geri dönüşlerin en sık yaşandığı zaman dilimidir. Elde edilen tedavi sonucunun kalıcı olması için çeşitli önlemlerin alınması ve bazı kurallara ömür boyu uyulması, 6 ayda bir ortodontiste kontrole gidilmesi gerekir.

En çok bozulan ön dişleri sabitlemek için arkalarına ince bir tel yapıştırılır. Bu telin mümkünse ömür boyu yerinde kalması istenir. İkinci bir koruyucu olarak bütün dişlere birden takılan bir plak yapılır.

Ayrıca ağızda sürecek yeri olmayan 20 yaş dişleri de sürmeye çalışırken alt ön dişleri itebilmektedir. Bu nedenle çektirilmeleri gerekebilir.

Çocuklar, dişleri sürmeye başladıktan sonra en geç 1 yaşına geldiklerinde, hiçbir sorun olmasa dahi bir diş hekimine; mümkünse bir pedodontiste götürülmelidir. Böylece hem ortama alışacaklar, hem de ebeveynleri çeşitli problemleri oluşmadan nasıl önleyebilecekleri konusunda bilgilendirileceklerdir.

Süt dişleri zamanı geldiğinde düşerek yerlerini daimi dişlere bırakır; ancak çürüdüklerinde, ağrı, abse, ağız kokusu, beslenme problemleri gibi sıkıntılar oluşturur. Zamanından önce çekildiklerinde ise; dişlerde çapraşıklıklar, konuşma ve çiğneme sorunları ortaya çıkar. Bu nedenle; çürük süt dişleri tedavi edilerek, düşme zamanı gelinceye kadar ağızda tutulmalıdır.

Bu durumda, dişi en kısa zamanda bulunuz ve köküne dokunmamaya dikkat ederek tutunuz. Dişi, temiz bir kaba doldurduğunuz süt içinde koruyarak derhal bir diş hekimine gidiniz.

Genellikle küçük çocuklar diş hekiminden korkarlar. Pedodontistler; çocuk diş hekimleri, çocuklarla iyi bir iletişim kurabilmek için bazı teknikler kullanırlar. Ancak bu şekilde başarı elde edilemezse; sedasyon teknikleri kullanılarak çocukların rahatlatılması sağlanır. Daha ileri durumlarda ise, özellikle genel sağlık sorunları veya engelleri bulunan hastalarda; genel anestezi altında diş tedavileri tamamlanır.

Çocuklar genellikle 3-4 yaşlarına kadar parmak emerler, bu normal bir durumdur. Genellikle kendiliğinden sona erer. Okula başladığı halde, hala parmak emen çocuklarda dişlerle ilgili bir takım sorunlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, bir pedodontist ile görüşüp gerekli önlemlerin alınmasında yarar vardır.

Periodontal hastalık, dişler ve onları çevreleyen dokuların tümünün ya da bir bölümünün etkilenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bir süredir geçmeyen hassas, şişmiş, kırmızı, kanayan dişetleriniz ve buna eşlik eden diş duyarlılığı, dişlerde sallantı ile ağız kokusu şikayetiniz varsa, sizin de periodontal hastalığınız olabilir. Bu ciddi enfeksiyonun tedavi edilmediğinde; diş kayıplarına neden olmasının yanı sıra kalp krizi, felç, diyabet, solunum yolu hastalıklarının gelişmesinde ve erken doğum ya da düşük doğum ağırlıklı bebeklerin doğmasında risk faktörü olduğu araştırmalarda gösterilmiştir.

Yetersiz ağız bakımı ve buna bağlı olarak dişlerde biriken mikrobiyal plak başlıca etkendir. Genetik faktörler, sistemik hastalıklar ve sigara kullanımının da, hastalığın başlaması veya ilerlemesinde etkili olduğu bilinmektedir.

  • Kırmızı, şişmiş ve gevşek dişeti veya ağız içinde ağrı
  • Diş fırçalanırken ve diş ipi kullanımında veya sert yiyecekler yendiğinde dişetinde kanama
  • Dişetlerinde çekilme ve dişten uzaklaşma, dişlerin eskisine göre daha uzun görünmesi
  • Dişlerin aralıklarının artması
  • Diş ile dişeti arasında cerahat
  • Ağız içinde duyarlılık
  • İnatçı ağız kokusu
  • Dişler kapatıldığında dişlerin yerlerinde değişiklik hissedilmesi
  • Sabit ya da hareketli protezlerde değişiklik

Dişlerinizi fırçalarken, bir şey ısırdığınızda veya kendiliğinden dişetlerinizde kanama olması ve nefeste kötü koku şikayeti; dişeti iltihabının en sık görülen belirtilerindendir. Hastalığın en hafif formu olan gingivitiste, dişetleri şiş ve kırmızıdır. Kolayca kanamaktadır. Nedeni genellikle ağız bakımının yetersizliğidir. Hasta çoğunlukla hiç rahatsızlık hissetmemektedir. Bu durum hastalığın ilerlemesini kolaylaştırmaktadır. Hastalık tedavi edilmediğinde, dişlerin çevresindeki kemiğin erimesiyle diş kayıplarına neden olabilmektedir. Bu belirtileri yaşadığınızı düşünüyorsanız; vakit geçirmeden diş hekimine başvurunuz.

Hastalığın en hafif formu olan gingivitis tedavi edilmediğinde dişi çevreleyen diğer dokuları da etkileyerek periodontitise dönüşebilir. Dişler üzerindeki plak yayılarak dişetinin altına doğru ilerler. Plak içerisindeki bakteriler çeşitli toksinler üretir. Bu toksinler, vücudun kronik iltihapsal yanıtını uyararak dişe destek olan dokuların ve kemiğin yıkımına neden olurlar. İltihaplanan dişeti dişten ayrılır ve cep şeklini alır. Hastalık çoğunlukla yavaş ilerler. Hastalık ilerledikçe cep derinleşerek kemik kaybı artar. Diş, desteğini kaybettiğinden sallanmaya başlar ve sonunda dişler kaybedilir. Dişlerinizde sallanma hissediyorsanız en kısa zamanda diş hekimine başvurunuz.

Dişetlerindeki iltihaba bağlı olarak altındaki kemiğin erimesi nedeniyle, dişetlerinizde çekilme ve dişlerinizin boyunda uzama fark edilebilir. Dişleriniz arasında aralıklar oluşabilir ve kemik desteği azaldığından dişlerinizde sallanma hissedebilirsiniz. Bu durum dişeti hastalığının göstergesidir. En kısa zamanda diş hekimine başvurarak bilgi alınız.

Dişetlerindeki çekilme iltihaba bağlı kemik kaybı nedeniyle olabildiği gibi; kemik kaybı olmaksızın yanlış fırçalama ve kötü alışkanlıklar da, dişetinin çekilmesine ve kök yüzeyinin açığa çıkmasına neden olabilirler. Çekilmeler hassasiyet, kök çürükleri ve estetik sorunlara yol açabilmektedir. Etken belirlendikten sonra diş hekimi gerekli tedavi konusunda sizi bilgilendirecektir.